'Hay Allah! Dört aydır yazmamış mıyım ben buraya? Hiç farketmedim.' gibi bir pişkinlikle, hiç ara vermemiş gibi yazmak garip olacak. Aylardır hiç canım istemedi, hatta o çok sevdiğim blogları bile gezemedim bu sürede. Yazmamanın bahanesi çok, aslında tek nedeni, isteksizlik. Ülkede ve dünyada yaşananlar, son aylarda başımıza gelen felaketler bir yana, devam eden günlük hayatımızda peş peşe yaşanan değişikliklerin sürüklediği karamsarlık çukurundan yavaş yavaş çıkmayı başardım sanıyorum.
Baharın ilk çiçekleri ve ardından erguvan zamanı bir İstanbul'a taşınma yaşadık.
Sonra ofis taşınması, girilemeyen üniversite sınavı, seçimler, peş peşe yaşanan su baskınları, Soma felaketi, televizyon izlerken kendimi örgüye vurduğum günler.
Kızçenin ördüğü bebek hırkalarından artan yünlerle ördüğüm bebek battaniyesi. Çabucak bitmeyen işleri yapmak zor geliyor artık, bu yüzden örgü de benim sadece televizyon karşısında yaptığım aktivitelerden. Koltuğun yanında iplerim ve örgülerim duruyor ve ne zaman televizyon karşısına geçersem, keyfim hangisini isterse o örgüye devam ediyorum.
Bebek hırkası demişken, bir tanesi bu mesela...
Bir de bu arada söylemeyim, 6 yıldır oturduğum evimde, hiç bir zaman çiçek açmayan tüm menekşeler, yılbaşı çiçeği ve orkideler de çiçek verdi, nedenini bilmiyorum.
Nedensiz coşan bu çiçekler, hala çiçekli durumdalar. Siz bunlara bakarken, ben yeni dikilmiş bebek elbiselerini yayına hazırlayayım.